Hülya SEZGİN – Bir kötü, bir iyi…

20210801-143339.jpgBen hoşuma giden lokmayı yemeğin sonuna saklarım ki mutlu kalkayım sofradan…
Yazımda da öyle yapacağım…
Peşpeşe gelen felaketlerle boğuşmaktan;
Ruhumuz yoruldu…
Gönlümüz yoruldu…
Gücümüz tükendi…
Üzüldük, yıprandık…
“Akın akın gelen mültecileri istemiyoruz, yenileri gelmesin, eskiler de evlerine dönsün” derken… daha beteri yakamıza yapıştı…
Canımız yandı, ciğerimiz yandı…
Hâlâ da cayır cayır yanıyor…
Nefessiz kaldık…
Oralarda yaşayan arkadaşlarımla konuşuyorum da boğazları düğüm düğüm konuşamıyorlar…
“Evimiz yanıyor, kedimizi kapıp kaçtık!..”
dedi bir arkadaşım. Paramızı,  malımızı değil, kedimizi… çünkü o da can… çünkü maldan önce can kıymetli…
Sosyal medyada herkes iyi niyetle bir şeyler yazıyor… yanan yerler hemen ağaçlandırılsın diyor. Ancak işin uzmanı olmadan ortaya atılan bu fikirlerin çoğu ne yazık ki pek de doğru değil.
“Çam dikilmesin. Yerine zeytin, elma, armut dikilsin. Çam tutuşuyor, yangında kozalak patlayarak uzağa sıçlayıp yayılmasına neden oluyor.” diyenler var… Evet, tek yönlü bakınca doğru. Ancak işin uzmanı olunca yanlış!.. Her bölgenin ekolojik bir yapısı var ve oraya uygun ağaçlandırmayı doğa kendisi yapıyor. Tema gönüllüsü olarak katıldığım bir etkinliğimizde rahmetli toprak dedemiz Hayrettin Karaca demişti ki:
“Orman yüz yılda doğal olarak kendi oluşur.  Sizin diktiğiniz orman değil koruluktur.”
Ayrıca meyve ağaçları bakım ister, gübre ister,  budamak-çapa ister, ormanda olmaz… Bu fikir sanki park ve bahçelerde olabilir diye düşündüm…
Ancak bunlardan önce yanan yerlere sahip çıkmalı, yerine otel dikilmemeli… korunmalı bence…
Korunduktan sonra kimse bir şey dikmese bile doğa kendi yarasını kendi sarar, bir kaç yıla kadar köklerinden yenisi filizlenir…
Marmaris arıcılığın yapıldığı, balları ile ünlü bir beldemiz… Çam onun için ve ekolojik denge için önemli.  Ne acı ki arılar da öldü. Einstein ” Arılar ölürse insanlık ölür!” demişti. İnsanoğlu kendi elleri ile kendi sonunu getiriyor. Kıyamet mi?.. onu da insanlar getirecek!…
Hâlâ ormanların,  Hâlâ doğanın yaşam için ne kadar gerekli olduğunun bilincinde olmayanlar var ne yazık ki!.. Bu yıl kırklı derecelerde yandık… Bu yangınlar sonucu ise gelecek yıl bizi ellili derece sıcaklar bekliyor. Yalnız sıcaklarla kavrulsak iyi… susuzluktan da kırılacağız…
***
Bu arada anlatmaya utanıyorum, yüreğim kan ağlarken,  pek çok canlar yanarken, pek çok yaşam biterken benim yaşadığım güzellikleri anlatmaya!..
Ama yaşam bir denge üzerine kurulu…
Bir yanda çirkin,  bir yanda güzel…
Bir yanda kötü, bir yanda iyi…
Bu denge olmazsa dibe vururuz. Psikolojimiz alt-üst olur. Onun için iyi ve güzel olan şeylerin de olduğunu görmenin iyi geleceğini düşünerek anlatmak istiyorum… Af edin…
Çeşme’nin en güzel sahil şeridi Boyalık’ta Rooms Hotels&Beach İşletme Sahibi Mert Gönül, organizasyon yöneticisi Yürükhan Sezer yapmak istedikleri pek çok etkinliğe sanatı da katmak isteyince benim de yazarı olduğum dergimiz Life Enjoy genel yayın yönetmeni sevgili Gülşah İnallez benden sergi  ve canlı sunum yapıp yapamayacağımı sordu. Pandemide sürekli resim yaptım. Ne sergi yapabildim ne de bir festival veya çalıştay. Özledim… sergilerimi özledim, resimseverlerle sohbeti özledim, çocuklarla buluşmayı, onlarla resim yapmayı özledim…
Hâl böyle olunca da sevinerek kabul ettim…

Tam bir hafta hazırlandım yemin ederim.  Bu yirmiyedinci kişisel sergim olsa da hâlâ aynı heyecanı yaşıyorum çünkü. Bir de bu güne kadar hep salonlarda açmıştım sergilerimi,  böyle bir yerde ilk kez olacak… Nereye nasıl asarım… asmak için ne gerekir,  hangi resimlerimi götüreyim… Ve daha pek çok soru beynimde koşuşturup durdu…
Sevgili Gülşah’la ve Yürükhan ile pek çok görüşmeler yaptım…
Sergi günü sabah erkenden hem kızım hem arkadaşım Senem  ile(büyüdü ya… arkadaşım oldu artık) arabaya resimleri yüklediğimiz gibi koyulduk yola. Bir saat sonra Rooms Hotels&Beach’teydik…
Otel, yanında havuz… önünde pek çok spor ve etkinlik yapılan büyükçe bir çim alan, sonrasında plaj… şemsiyeler,  sezlonglar… İpek gibi kum önünde pırıl pırıl muhteşem turkuaz renkli bir deniz…
Plaj girişinde yeşil alana resimlerimi astım, ağaç altına masama şövalemi kurdum. Tuvalim… boyalarım… fırçalarım…
İki gün boyunca ilgilenen resimseverlerle sohbet ettim… küçücük çocuklarla resim çalıştım… Bol bol o muhteşem denizde yüzdüm… resim alanlardan biri Belçika’dan tatile gelen bir gurbetçimizdi. Yurtdışına gidecek resimlerim diye  sevindim… Akşamları Çeşme,  Alaçatı gezdik… E daha ne olsun…
Vedalaşırken işletme sahibi Mert bey “Yeriniz hazır,  her zaman bekleriz” dedi sağ olsun. Gülşah ve Yürükhan ile aklımızda pek çok sergi,  atölye çalışması projelerimiz var ileride… Mutlu, güzel anılarla Senem’imle Mordoğan’a doğru yola koyulduk…
İşte böyle… acısıyla, tatlısıyla hayat devam ediyor…

img-20210802-wa0007.jpgimg-20210802-wa0016.jpgimg-20210802-wa0034.jpg

Kaynak: Bir kötü, bir iyi… – Hülya SEZGİN

Yazıya 1203 dəfə baxılıb

Şərhlər

Şərh

Pin It

Comments are closed.