Pazardan aldığım avakadoyu soğanların yanına koydum ki soğanların çıkardığı gaz ile çabucak yumuşasın… Yumuşasın ki yenilecek kıvama gelsin…
İki gün sonra yumuşamış avakadoyu ortadan ikiye böldüm. Yumuşak yeşil meyveyi sıyırdım. Dövülmüş bir diş sarımsak limon ve zeytinyağı ile karıştırdım. Kahvaltıda ekmeğin üstüne sürüp sürüp yiyeceğiz. Çünkü çok faydalı. Pek çok vitamin ve mineral barındırıyor içinde. E tadını da seviyoruz…
Ortasından kocaman bir çekirdek çıktı. Dışı yağlı… Önce yüzüme sürdüm. En iyi doğal kremmiş. Cilde iyi gelirmiş. Kabuklarını da önce yüzüme, sonra ellerime sürdüm. Yumuşacık oldular… Çekirdeğe baktım… baktım da atmaya kıyamadım. Bir arkadaşım kürdan batırarak yarısını suya daldırıp yeşertmiş ve sonra bahçesine dikmişti. Büyükçe bir ağaç olmuştu ama bir türlü meyve vermemişti. Meğer ancak sekiz yılda meyve verecek olgunluğa erişirmiş… Elbet bir de uygun hava şartları istermiş. Bir arkadaşımın babası Fethiye’de bir kaç dönüm bahçelerine önce merak ettiği için bir fidan dikmiş. Sonra çekirdekten çoğalmış da çoğalmış. Şimdi pazarlıyor kasa kasa satıyormuş. Hatta Fethiyeliler ona “Avakado Hasan” diyorlarmış artık…
İzmir’de Gümüldür’de yetiştirmiş ve meyve almışlar. Ama ben Güzelbahçe’de başarılı olur muyum bilmem?.. Bir tanesine kürdanları saplayıp yeşersin diye yarısını suya ısladım. Sonraki yediğimizden çıkan çekirdeği bir türlü kıyıp atamıyorum… O kadar güzel ki… Topaça benziyor. Hani çocukluğumuzda ip dolayıp hızlıca çektikten sonra onun çevresinde fır fır dönüşünü keyifle seyrettiğimiz topaça…Hangimizinki daha çok dönecek diye yarıştığımız topaca… Kenara koydum… iki gün mutfakta meyve tabağına durdu. Geldim gittim baktım. atmaya kıyamadım… çocukluğumu anımsadım… Pahalı olmayan, pek çoğunu kendimiz yaptığımız oyuncaklarla yaratıcı ve sağlıklı oyunlar oynadığımız çocukluğumuzu…
Ancak iki üç gün sonra kurudu, çatladı ve sonunda attım….
Bizim nesil öyle her şeyi pat diye atmazdı… yeniden değerlendirirdi pek çok şeyi. Ya da başka ihtiyacı olana verirdi. Kendi yaptığı şeyi asla satın almazdı rahmetli annem. Sümerbank pazeninden eski pijamalarımızı, elbiselerimizi katlayıp kumaşın üzerine dikiş patronu gibi serer ona göre keser ve Sınger marka ayaklı makinesinde tıkır mıkır diker, bize giydirirdi. Pamuklu idi kumaşlar, yumuşacık ve sağlıklı. Şimdikiler süslü, albenili ama kansorojen…
Neyse konumuza dönelim… Sonra bir arkadaşımdan öğrendim ki her derde deva imiş bu çekirdek. Nerede ise meyvesinden daha faydalı imiş ve meğerse avokadonun en önemli kısmını biz bilmeden çöpe atıyormuşuz. New Yorklu beslenme uzmanı Amy Shapiro, Daily Mail’e avokado çekirdeklerinin lif ve antioksidan deposu olduğunu açıklamış. Avokado çekirdeğinin %70’inde antioksidan varmış ve içindeki lif sindiriminizi düzenliyor, tok hissetmenizi sağlıyormuş. Yani avokado çekirdeğini tüketerek kalori alımımızı azaltabilir ve kilo verebilirmişiz. Yaşasın…
Yalnız avokado çekirdekleri pişirilmeden yenmiyormuş. Sakın çiğ olarak yemeye çalışmayalım yoksa dişimizi kırmamız işten bile değilmiş. Çekirdekleri fırında 120 derecede iki saat boyunca pişirip blender ile toz haline getirerek yoğurt, salata ve çorbalara ekleyebilirmişiz. Tek yapmamız gereken çekirdeklerin yumuşamasını beklemek ve yumuşadıktan sonra blender yardımıyla toz haline getirmekmiş.
Henüz denemedim ama ben piştikten sonra bıçakla küçük parçalara bölüp çerez gibi her gün bir parçasını tüketmeyi düşünüyorum… Yedi sekiz çekirdek olsun, hepsini birden pişireyim ki tek çekirdek için fırın yakmayayım… Yiyeceklerimin asıl tatları değişince keyif vermiyor bana. O yüzden katmayı düşünmüyorum. Bir seferde yerim… ilaç gibi…
İşte böyle!.. Boşuna değilmiş demek ki çekirdeğe sempatim…
Kaynak: Avakado çekirdeği… – Hülya SEZGİN
Yazıya 549 dəfə baxılıb