On altı yaşındaydım. Liseye gidiyordum. Okul yıl sonu tatiline henüz girmişti ki tatil sevincini yaşayamadan bundan sonraki hayatımın seyrini değiştirecek acı bir olayla yıkılmıştık. Çünkü babamı kaybetmiştik. Dini gelenekler… helvası, lokması… yedisi, kırkı, elli ikisi derken yüreğimizin yangını biraz hafiflesin… biraz da akraba, eş dost yakınlardan destek görmek için Çankırı’ya gittik ana-kız. Çünkü ablam evli, erkek kardeşim ise kazandığı yatılı okulu okumak üzere İstanbul’a gitmişti ve biz ana-kız başbaşa kalmıştık…
Dayımların ve diğer akraba çoğunluğunun olduğu Eldivan kazasına gittik önce… Her yer bağlık, bahçelik. Kiraz bahçeleri… tarlalar… şırıl şırıl akan sular… Bu güzellik ve yakınlarımızın ilgisi az da olsa kederimizi dağıtmıştı. Oradan Ankara’ya teyzemlere geçtik. Bir iki gün de orada kaldıktan sonra İzmir’e dönmek üzere otogara geldik. Teyzem ve eniştem bizi uğurlamaya geldiler. Hareket anonsu yapılınca otobüse bimek üzere vedalaştık. Sarıldık teyzemle… sonra eniştemin elini öpüp otobüsün merdivenini çıktım ve geri döndüm el sallamak için… Teyzem ve eniştem de el salladılar. Eniştem bir yandan el sallarken diğer yandan da şöyle söylüyordu.
“Bak doğru dur. Baban yoksa biz varız. Başımızı önümüze eğecek bir şey yaparsan bak vallaha da billaha da gelir seni öldürürüm!..”
O an içimdeki depremlerle sarsıldım… güzel duygularım yerle bir oldu. Acımı bile unuttum birden. İçim hınçla doldu ve teyzemin kocasından o an nefret ettim. Henüz on altı yaşında acılı bir çocuğa denecek laf mıydı bu? Ne yani benim namusum ona mı emanetti? Ben sahip çıkamıyor muydum kendime? Ben babam başımda diye mi doğru duruyordum. Babam gider gitmez ipini koparan eşek gibi tepişecek miydim? O kimdi? Ne karşıyordu ve böyle çirkin sözler söyleyebiliyordu bana? İçimde fırtınalar koparak bir şey demeden, diyemeden sessizce başım önde yerime oturdum…
Bana namus dersi veren o adam yıllar sonra teyzemi aldattı. Başka kadına gitti… Tam beş çocukları vardı. Boşandılar. Teyzem cahil Anadolu kadını o yaştan sonra beş çocuğuna sahip çıkıp bakabilmek için işe girdi. Ve o çocukların hepsini okuttu… işe soktu… evlendirdi… kendisi de emekli oldu. Şimdi yazları Eldivan’da yaptırdığı evinde, kışın ise Ankara’daki evinde çocukları ve torunları ile huzurla yaşıyor…
Ben ise babasız geçen o yıllarda okudum, işe girdim, evlendim, çoluk çocuk derken emekli oldum ve şimdi bu günler… Biz iki kadın başımızda bir erkeğe ihyiyaç duymadan böyle güzel şeyler başarırken bana ahlak dersi veren o adam ahlaksızlık yapmıştı…
Demek ki biz kadınların namus bekçiliği için erkeklere pek ihtiyacımız yok. Biz kendi kendimize sahip çıkabiliriz. Asıl kötülük bu zihniyetteki kimi erkeklerden geliyormuş. Özgecan’ımızın başına gelenler gibi… Akşam okulundan evine giden üniversite öğrencisi Özgecan Aslan… ne yapmıştı bu çocuk?.. Kötü olan o muydu?.. Büyüklerimiz ve öncelikle annelerimiz tarafından “Başımızı öne eğecek bir şey yapma” diye namus uyarısı yapılması gereken yalnızca kızlarımız mı? Asıl erkeklerin eğitilmesi gerekmiyor mu? Peki ya bizi yönetenlerin bunda hiç mi suçu yok! Bu durumda “Siz önce kendinize bakın bu tip beyler” desem haksız mıyım?
Kimileri ise bu acılı olayı fırsat bilip saçmalayarak gündeme gelme peşine düştüler. Yazar müsveddesi kadınlar, kendini sanatçı sayan zavallılar ve o zihniyetteki erkek ama insan olamamışlar… “Tacizinizi yazıp kahraman mı olacaksınız” diyen “Taciz timi” kurmayı düşünen varlıklarından utanç duyduğum hemcinslerim…
Artık patlama noktasında pek çok kadınımız-kızımız yaşadıklarını paylaştı sosyal medyada. Meğer hemen hemen her kadının ve genç kızın az ya da çok-sözlü ya da fiziksel taciz hikayesi varmış… Bunların arasında kimi hemcinslerimizden daha çok içi yanan ve destek veren erkekler vardı ki… Helal olsun onları doğuran ve yetiştiren anaya… keşke her erkek öyle olsa…
Sonra herkes o öfke ile “idam idam” demeye başladı… kimileri de (ben de dahil) “İdam çözüm değil, bireysel çözüm çözüm olamaz.” dedi… Ateşli karşılıklı yorumlaşmalar oldu sosyal medya üzerinden.
Sonra dünyaca ünlü ressamımız nam-ı diğer “gelincik adam” Hikmet Çetinkaya hocamızın yazdığı bir yorum vardı ki olayı özetliyordu…
Şimdi Hikmet hocama teşekkürlerimle benim de duygu ve düşüncelerime tercüman olan ve konuya noktayı koyan sözlerini sizinle paylaşmak istiyorum:
“Özgecan Aslan’a yapılan taciz ve işkence, eğitim seviyesi düşük, cahil, merhamet, vicdan, insan sevgisinden uzak kişilerin işidir. Bu tür kişiler bataklıktaki sivrisinek kadar çoktur ve gittikçe de artmaktadır. Sinekleri yok etmekle, öldürmekle bunun önüne geçilmez. Tek çözüm yolu sivrisineklerin çoğalmasına sebep olan bataklığın kurutulmasıdır. Bu bataklık kurutulursa, buradan beslenen sineklerde kendiliğinden yok olur. Hastalık saçan bataklığın kurutulması ancak eğitimle, insanlarımızı çağımızın gerektirdiği şekilde eğitmekle mümkündür.
İnsanlarımızı sosyalleştirmeliyiz, sevmeyi, güzeli, paylaşımı öğretmeliyiz. Bütün insanlarımızı, annelerimizi, babalarımızı duyarlı olmaya çağırıyorum. Başka Özgecan’lar öldürülmesin, başka anaların yürekleri yanmasın. Çocuklarımızı, insanlarımızı eğitelim….”
Painter Hikmet Çetinkaya
Hülya Sezgin/ hulyasezgin@hotmail.com
Yazıya 1041 dəfə baxılıb