Garip bir zeytinyağı öyküsü…

hulya sezginBiz Çankırılı olduğumuz için çocukluğumda o zamanlar rahmetli babam koyun kestirir, kavurmalar yapılır, kuyruğu da eritilir, elde edilen yağ yemeklerde kullanılırdı. Hatta yağın kavrulmuş hali çıtır çıtır olur, sokakta oynarken ara vermek istemeyince annem ekmeğin arasına koyar, öfke ile eve çağırır, evin içinde acele ile keyifle yer ve hemen sokağa oyuna geri koşardık…

Banka memuru babam Rize’ye tayin oldu. Henüz ilkokul birinci sınıftayım. Dört yılımız da orada geçti. Orada da mis gibi Trabzon tereyağı kullandık. Yine tayin ve İzmir… Sonra arada tereyağı, kuyrukyağı ve zeytinyağı emperyalist güçlerin pazarlama taktiği olarak “zararlı” diye pompalandığı için asıl zararlı olan Vita ve Sana yağlarını kullandık…

Derken evlendim, Giritli gelini oldum… E adı üstünde rahmetli kayınvalidem Giritli… Zeytinyağından başka yağ bilmiyorlar, asla kullanmıyorlar. İlk önceleri ağır gibi gelse de zamanla alıştım… Alışmak ne kelime… Sevdim, bayıldım. Sağ olsun Canan hoca da yararlarını anlattıkça daha çok sevdim. Şimdi pilavda bile tereyağı ile karışık zeytinyağı kullanıyorum… Hoca bir tanısa beni çok sevecek…

Bu arada zeytin ağaçları kesildikçe kahroluyorum… O güzelim ağaçların yerine koca koca beton yığınlarını, alışveriş tuzağı havasız AVM’leri dikiyorlar ya, üzülüyorum… E ressam olunca da tepkimi sanatımla ortaya koyuyorum. Pek çok zeytin ağacı, zeytin toplayan kadınlar resmi yapıyorum. Bunları insanların görmesi için de sosyal medyayı kullanıyorum…

Her gün bakıyorum “kim beğenmiş resmimi…”, “ne yazmışlar…”, “önemine vurgu yapabilmiş miyim?” diye… Bir sabah instagramda bir mesaj:

“Hülya hanım merhabalar, internette resminizi gördüm. Çok beğendim. Zeytinyağı üretim tesisimiz var. Yeni yıl takvimi bastıracağız ve resminizi kullanmak istiyoruz. Sizin rızanız olmadan bastırmak istemedim. Bir şekilde anlaşarak takvimde yer vermek istiyorum…” diyor ve ortak arkadaşımız çok sevdiğim kardeşim İzmir’in değerli ses sanatçısı Ersin Kuşkanat’ın da sevdiği bir ağabeyi olduğundan söz ediyordu… Altmış yıllık bir işletme ve üçüncü kuşak genç işletmeci Mustafa Özduran’mış…

Şaşırmıştım… Bu güne kadar gerek sergilerimde gözüme baka baka izne bile gerek duymadan profesyonel makinelerle resimlerimin fotosunu çekenleri gördüm… Belli ki bir yerde kullanacaklar. Telif hakkıymış, emekmiş, bunun bir bedeli olacağıymış umurları değil. Hatta bazen sosyal medyada da kimileri sitelerinde ya da başka bir işleri için kullanıyorlar. Gören arkadaşlarım “Bu resim senin değil mi?” diye bana yolluyorlar. Pek çok insanımız emeğe saygı bilmiyorlar… Sanırım 2010 yılı idi, TEMA Güzelbahçe şubesi izinli kullanmıştı yılbaşı takviminde, çok da ilgi görmüştü de ikinci baskıyı yapmışlardı. Bir de yine Güzelbahçe’de bir dershane kullanmış ama izin vs. vazgeçtim imzamı bile yok ederek basmışlardı. Öfkelenmiş ve üzülmüştüm… Böyle şeylere artık alıştığım için bu dürüst davranış beni hem mutlu etmiş, hem de sevindirmişti. Yanıtladım:

“Haber verdiğiniz için teşekkür ederim. Telif hakkı istemem. Ancak resmin sanatçısı olarak kısa özgeçmişimi yazarsanız ve bana da takvim yollarsanız sevinirim. Hem arada da sevdiğim kardeşim Ersin Kuşkanat var…”

“Telif hakkı sembolik de olsa bir şey alsanız, içim rahat eder…” diye yanıtladı…

Ben “Teşekkür ederim. Günümüzde pek göremediğimiz muhteşem bir dürüstlük örneği sergilediniz, o yeter!..” diyorum. O ısrar ediyor!..

Allah Allah!.. Bir tarafta hırsız gibi iş yapanlar… Diğer yanda “istemem” dediğim halde dürüstçe zorla bedel vermeye çalışan biri… O yazdıkça ben şaşırıyorum… Aptallaşıyorum… Fabrikamız Kemalpaşa Ulucak’ta… “Tesisimize ziyarete gelirseniz seviniriz” diyerek iki teneke özel soğuk sıkım zeytinyağı hediye edeceğini bildirdi. “Haaaa… bak ona hayır demem. Fabrikanızı da mutlaka görmek isterim” diye belirttim… Daha pek çok konuştuk… Projeler ürettik… Sohbet ettik… Başka ortak tanıdıklar bulduk. İlk başlarda bana “Hanımefendi” diye hitap ederken on günlük konuşmanın sonunda ben ona “Mustafa”, o da bana “Hülya abla” demeye başladı… Yaşasın, dürüst, ilkeli, pırıl pırıl genç bir kardeşim daha olmuştu… Çünkü bu özellikler günümüzde o kadar azalmaya başladı ki… Benim için çok değerli…

Sonrasında resmi de satın aldı… Eh artık, o resim zaten onlara yakışırdı…

Yağlarım geldi. Biri “Revnak soğuk sıkım birinci” ikincisi ise “Revnak soğuk sıkım naturel sızma” heyecanla ikisini de açtım. Ekmeğin tülü tarafından bir birinden bandırıp yedim, bir diğerinden. İkisi de muhteşem… Mis gibi kokuyor… Bayıldım… Birinci olan daha tatlı iken, naturel gırtlağı hafif yakıyor. Ama kimisi de öyle sever… ben zeytinin biraz acısını severim örneğin. Zaten zeytinyağı gurmeleri tadarken “hüüüp” diye çeker ve damağında hafif yanma ve bıraktığı aromaya göre kalitesini belirler… Önemli özelliktir. Başka yağlarla hileli karışıklık olmadığının göstergesidir bu…

Şu günlerde yurdumuz zor zamanlardan geçiyor… Pek çok etik değerlerimiz bir bir yok oluyor, erozyona uğruyor. Üzülüyorum… Kahroluyorum… Biz yaş grubundaki dürüst, ahlaklı kişilerden çok böyle gençleri gördükçe daha bir seviniyorum. Heyecanlanıyorum… “Hâlâ umudumuz var” diyorum ve çok olsunlar diliyorum… İyi ki varsın Mustafa ve iyi ki varsınız Mustafa gibi dürüst gençler…

takvim-001.png

Hülya SEZGİN

RessamE-posta: hulyasezgin@hotmail.com

Kaynak: Garip bir zeytinyağı öyküsü… – Hülya SEZGİN

 

 

 

 

 

 

 

Yazıya 532 dəfə baxılıb

Şərhlər

Şərh

Pin It

Comments are closed.