Hülya SEZGİN – Çankırı’nın deniz yıldızları…

hulyaZor günlerden geçiyoruz… Acılar yaşıyoruz… Yazımı yazmakta zorlansam da hayat sürüyor ve hâlâ güzel şeyler de oluyor. En sonunda moralimizi yüksek tutalım diye yazmaya karar verdim…

Uzun yolculuklarda dizlerim ağrıyıp tutulmasa yemin ederim her yere otobüsle gideceğim. Yoksa havaalanında soyun giyin, oradan oraya koş, aman terminal mi değişti, rötar mı yaptı, aman uçağı kaçırmayayım telaşı kalbimi durduracak…

Bu kez iki işi bir arada yaptım. Önce Kastamonu’da kişisel sergimi açtım. Üç gün değerli kardeşlerim Ziver ve Aynur Kaplan’ın konuğu oldum, harika ağırladılar beni… Sergim de muhteşemdi. Vali yardımcısı, Garnizon Komutanı, Belediye başkan yardımcısı, akademisyenler, resimseverler kalabalık bir izleyici grubu ile açılışım oldu… Aynı gün İhsan Ozanoğlu’nu anma etkinliği de vardı. “Çanakkale içinde aynalı çarşı” ve “Sivastapol önünde” gibi pek çok türkü sözleri ona ait değerli bir Kastamonulu ozan… Anma gününde doksan yaşında bir emekli askeri hakim anılarını anlattı, öğrencisi imiş. Böyle değerleri ortaya çıkartarak unutulmasını önlüyor Ziver bey. Kastamonu İl Kültür ve Turizm Müdürü kendisi…

Oradan Çankırı’ya geçtim. Bundan beş ay önce Çankırı Vakfı ve Çankırı Belediyesi desteği ile organize ettiğim uluslararası resim çalıştayında ziyaretimize gelen Selahattin İnal Güzel Sanatlar Lisesi Müdüresi sevgili Mehtap Meydaneri ve resim öğretmenleri “Bizim çocuklarımız böyle şeylere, bilgiye aç… Hocam bize de yapar mısınız bir etkinlik?” demeleri ile beni yüreğimden vurmuşlardı. “Memleketimde bir devlet okulunda öğrencilere yararım dokunacak bir şey rica edecekler benden ve ben yapmayacağım ha!.. Yapmazsam ayıbımdır” deyip, hemen kabul etmiştim…

İl Milli Eğitim Müdürümüz Muammer Öztürk’ün de onayı ile çalışmalara başladık… Sanatçı arkadaşlarımı davet ettim. Yatılı okul olduğundan orada kalacağız öğrencilerle. ..Her şey ince ince planlandı… Hazırlandı…

Prof. Birsen Çeken, Aynur Mahmudova Kaplan, Mustafa Ali Kasap, Mine Sarmış, Candan Manyaslı, Ayşen Can, Satı Er ve benimle birlikte sekiz sanatçıydık. Sevgili Zehra Sengir acil böbrek ameliyatı olunca kızı Sena Sengir ile ikisi gelemediler… Ancak sonrasında okula hediye resimlerini yolladılar sağ olsunlar.

Nihayet 14 Şubat günü ekip bir araya geldik. Müdürümüz, öğretmenlerimiz ve öğrencilerimizle tanıştı arkadaşlarım. Herkes odasına yerleşti… Çalıştayımız dokuz gün sürecek… Programımızda Çankırı’mızı önce gezeceğiz ve o birikimle resim çalışacağız… Sonra bir daha gezeceğiz. Sonra sergimiz olacak ve resimlerimizi hediye edip ayrılacağız…

Akşam yattım… Henüz uykuya daldım. Geçmişten tanıdık bir ses… Tıkır, tıkır, tıkır… Düüüüüüüt düt!..  Dilimden bir türkü döküldü “Tren gelir, hoş gelir, leey leeey, limi limi ley…”

Çocukluğumda Çankırı’da kocaman bahçesi olan bir evde otururduk. Dut, vişne, ceviz elma, zerdali ve daha pek çok ağacımız vardı. Bahçenin alt ucundan çay akardı ve tren geçerdi. Tren düdüğünü ve vagonların sesini duyunca hemen üç kardeş o yöne doğru koşardık. İster yük treni olsun, ister yolcu… İster bizi görsünler, isterse de görmesinler. Bizim için fark etmezdi, heyecanla el sallardık ve bu bizim için büyük bir mutluluktu…

Şimdiki her istediği anında yapılan doyumsuz, mutsuz çocukları gördükçe üzülüyorum. Bence bilmeden çocuklarına kötülük yapıyorlar anne babalar… Çocuklarının hayal kurmasına, bir şeyler üretmesine fırsat vermiyorlar…

Müdürümüz Mehtap hanım becerikli, tatlı dili ile tuttuğunu koparan biri. Okul bir aile yuvası gibi… Baş müdür yardımcısı Ali Meydaneri eşi; resim öğretmenleri Zekeriya Harmanda, Fatih Harmanda, Ahmet Ünver ve Fatma Ceylan ise Okan Zeğerek’in öğrencisi. Yani mezun oldukları okula öğretmen gelmişler. Kimi öğrenciler arabaların kar tutmuş camlarına Mehtap için “Validem” yazarken, kendini müdür değil de hepsinin annesi gibi hisseden Mehtap ise öğretmen arkadaşlarına arada bir köfte, helva, börek yapıyor…

Geçen çalıştayda tanıştığım ve makamına gelir gelmez ilk icraatı belediyeye T.C. eklemesi ile gönlümü kazanan, sonra da ayağına çizmelerini geçirdiği gibi işçileri ile birlikte hizmete koşan Belediye Başkanımız İsmail Hakkı Esen sağ olsun bize Omar Çavuş tesislerinde güzel bir kahvaltı verdi. Başkanımızın güzel ve naif eşi Betül hanım da bizimle idi. “Hülya ablam hoş geldin” dedi… Abla-kardeş gibi candan sarıldık. Şömine başında kahvemizi içtik. Hep birlikte bol bol sohbet ettik. İnanıyorum… Çankırı’mız emin ellerde…

Gezimize Köprü, sokak, Radyo İletişim Müzesi, Çankırı Araştırmaları Merkezi, Uzun yol, Büyük Cami, Tuzcular Arastası, Demirciler Arastası, Çivitçioğlu Medresesi, Buğday Pazarı Medresesi ile başladık. Belediyemizin rehberi Cumhuri hanım gezdiğimiz yerlerin özelliklerini, öykülerini ve tarihini öyle kapsamlı anlattı ki… Örneğin 1071 Malazgirt savaşından beri düşman ayağı değmemiş Çankırı’mıza. Ancak Yemen’e, Sakarya – Dumlupınar ve Kurtuluş Savaşı’na pek çok şehit vermişiz. Kurtuluş Savaşı’nda İnebolu üzerinden cephane taşınması için kullanılan İstiklâl yolunun bir bölümü de Çankırı’dan geçiyor…

Radyo İletişim Müzesinde yine güzel kızım Nazmiye ile karşılaşınca sarıldık, hasret giderdik…

Tuz mağarası yerin altında koskocaman bir şehir, gez gez bitmiyor… Öyle ki bizim gezdiğimiz kısım bile devede kulak gibiymiş… Öylesine büyük. Belediye başkanımız ağustos ayında düzenleyeceği büyük bir tuz festivali için mağara girişinde düzenlemeler yaptırıyor.

Projenin başından beri destek veren Valimiz Hamdi Bilge Aktaş’ı ziyaretimizde eşi Seval hanımın da resim yaptığını söyleyerek durumdan memnuniyetini dile getirdi. Seval hanım sonraki etkinliklerimize de geldi sağ olsun…

İl Milli Eğitim Müdürümüz Muammer Öztürk işi konusunda uzman, son derece olması gereken ayarda titiz biri. Bizi konuk etti, çalıştayımızın yararlarını övdü ve geleneksel olmasını diledi. “Benim böyle değerli, memleketini seven ve yararlı olmak, bir şeyler daha yapabilmek için çalışan can arkadaşlarım olduğu müddetçe canla başla hizmet ederim memleketime” dedim ve gelecek yıl baharda yapmayı kararlaştırdık.

Ilgaz Dağı Yıldıztepe kayak merkezine gezimizi valimiz ve eşi üstlendi. Son gün ünlü lokantacı Sefer Usta’da akşam yemeğimiz ise İl Milli Eğitim müdürümüzdendi… Çankırı’mızın doyumsuz yöresel lezzetlerinden yedik… Yedik… Karnımız doydu, gözümüz doymadı. Sefer Usta’nın şu lafı da durumumuza cuk oturdu “Ya karnım ambar olsa, ya evlâdım yanımda olsa.”

Biliyor musunuz İzmir’e hiç kar yağmaz. Kırk yılda bir yağsa da pek tutmaz. Karları görünce hepimiz sevindik… Çocuklar gibi eğlendik… O konuda cahilim ya, bir eldiven bile almamışım yanıma ama parmak uçlarım donsa da keyfime diyecek yoktu. Kar motorlarının sahibinden izin aldık, bindik… Sürüyormuş gibi havalı fotoğraflar çekildik…

Ağaçlar kardan elbiseleri ile birer nazlı gelini andırıyordu. Daha şarjı olmasına rağmen telefonum kapanmış, açılmıyor. Ödüm koptu, bozuldu sandım. Meğer soğukta kendi kendini kapatıp korumaya alıyormuş. Adı üstünde… Akıllı ya!..

 Kimi arkadaşlar telesiyejle tepeye gittiler…

Efeler ressamı Mustafa Ali Kasap “Milli Mücadelede Kadın Efelerimiz” konulu iki kez canlı resim sunumu yaptı öyküsünü de anlatarak. Birincisini öğrencilere, ikincisini resimseverlere… Kimler yoktu ki… Milletvekilimizin eşi Seçil Çivitcioğu, valimizin eşi Seval hanım, Belediye başkanımızın eşi Betül hanım, İl Emniyet Müdürümüz Saadettin Aksoy ve eşi Özlem hanım, bürokratlar, müdürler… Kalabalık bir izleyici grubu keyifle izledi.

İl Kültür Müdürü M.Kemal Karatatar ve Nusret Acar, Aile Sosyal Politikalar Müdürü Hasan Tahsin Yıldırım da bizleri yalnız bırakmayanlardandı…

Sabah yine tıngır mıngır tren sesi ile uyandım. Seyretmek için pencereme burnumu dayadığımda bir de ne göreyim. Her taraf bembeyaz karla kaplanmamış mı?

Taze gün ışığı altında kar döne döne binlerce ışıltı ile düşüyordu. Sanırsın yere binlerce pırlanta serpmişsin… Rüya gibi… Gırc gırc… Karların üstüne bastıkça çıkan ses ise terapi gibiydi. 

Yüzümü yıkamak için banyoya giderken, çocukluğum da benimle birlikte idi…

Çankırı’dayız ben 5, ablam Süheyla 8, kardeşim Atilla ise henüz iki buçuk yaşında. Evimizde su yok o yıllarda. Taş avlulu evimizin sokak kapısının tam karşısında bir sokak çeşmesi vardı. Sabah uyanınca üç kardeş Menemen testisi gibi sıralı çeşmeye yüz yıkamaya giderdik. Gitmeyene annem çok öfkelenir ve “Uykuda yüzünüze şeytan işer, yıkayacaksınız” diye şart koşardı. Ablamla ben ses çıkarmadan giderken, Atilla kış günü soğuk olduğu için hem gider, hem de ağlarken burnunu çeke çeke söylenirdi: “Ya kurumazsaaa!…”

Sevgili arkadaşım Prof. Birsen Çeken (Gazi Üniversitesi) Hacı Bayramı Veli Üniversitesi Sanat ve Tasarım Bölümü, Grafik Tasarım Bölüm Başkanı. Buradan mezun olacak çocukların pek çoğunun üniversite olarak gitme hayalini kurduğu yer yani. Sağ olsun Birsen’im o çocuklara dört kez A’dan Z’ye kazanabilmeleri için yapmaları gerekeni… Doğru bildikleri yanlışları, önem vermeleri gereken ders ve konuları… Saçlarının kahkülüne kadar ne gerekiyorsa bir bir anlattı. Hatta hızını alamadı kızlara dedi ki “Yüzünüzü de elma sirkesi ile silin.” Çocuklar hevesle, ilgiyle dinlediler. Diliyorum ve umuyorum ki bu yıl okulumuzdan üniversite kazanan öğrenci sayısında artış olacak…

Aynur farklı tarz ve teknik ile yaptığı çalışmaları bir bir anlatırken, Mine Dünyada ilk su altı ressamı olma özelliğinden yola çıkarak konuyu merak eden çocuklara gösterim ile açıklamalarda bulundu. Herkes elinden geldiğince çalışmalarını çocuklara anlattı, gösterdi…

Bildiğim kadarı ile güzel sanatlar liselerinde bir iki lise dışında böyle kapsamlı resim çalıştayı yapan yok.

Dilerim bu bir örnek olur diğer illerdeki güzel sanatlar liselerine…

Okulumuzun binası henüz beş yıllık, pırıl pırıl. Bir aile yuvası sıcaklığında… Bir torunum olsa ve sanata da yatkın olsa gözüm kapalı yatılı olarak buraya emanet ederdim. Her konuda dört dörtlük… Yemekleri yapan Nurgül, Nuran ve Semra bile onları bir ana gibi kucaklıyor ve bir ana gibi yiyeceklerini titizlikle yapıyor. Tarhanalarını, turşularını bile kendileri yapıyorlarmış yazdan. Mezun olup giderken sarılıp sarılıp ağlaşıyorlarmış…

Şimdi diyeceksiniz ki İzmir gibi sıcak bir yerden soğuğa, kara-kışa gittin… Hiç mi hasta olmadın? Olmadım vallahi… Nasıl mı?.. Mehtap hocam elceğizi ile yaptığı elma sirkesinden bir şişe verdi her sabah bir kaşık içtim. Ayrıca 2 damla kekik yağını ağzımda çalkalayıp yuttum ve sürekli karanfil çiğnedim… Bişicikler olmadım… Bir de moral yüksek ya… Keyif de yerinde olunca hasta olmuyor insan… Yalnız Mehtap her seferinde yanımdan geçerken şöyle diyordu “Hocam mis gibi kekik kekik kokuyorsunuz”

Öyle güzel hazırlanmışlar ki… Bir gece türkü bara gittik. Çankırı’mızın ünlü sesi (sonrasında akraba çıktık) okulumuzdan mezun İsmail Doğan güzel sesi ile gönül telimizi titretti.

Bir akşam da meşhur yaren gecesi düzenlediler. Çankırı Kızılay sponsor olmuş…

Başka bir akşam yine okulumuzda Ahmet Ünver marifetini konuşturarak babaannesinden öğrendiği çekme helva yaptı. Ali Meydaneri ondan aşağı kalır mı? O da tuzda tavuk pişirdi… Tuz bol ya!.. O tavuk hiç tuz çekmemiş, lokum gibi… Tandır gibiydi… Elbet bütün bunlar olurken İsmail Doğan özel olarak geldi sınıf arkadaşı Cemre Arslan hoca ile güzel güzel türküler okudular.

Harika bir galerileri var. Resimlerimizi bir bir serdik. Kalabalık bir izleyici ile görücüye çıktık. On altı çalışmamızı okulumuza armağan ettik.

“Kimi insanlar makamdan güç alır,  kimisi de makama güç verir.” sözü sanki Mehtap hoca için söylenmiş.

Umarım artık bana hiç kimse “Ankara Çankırı mı, Ankara Çankaya mı?” diye sormaz. İnanın o kadar gezmemize rağmen gezilip görülesi yerleri bitiremedik… Ama olsun, gelecek sefere de gezilecek yerler kalsın değil mi?

Aziz Sancar da demiş ki “Başarılı olmak Nobel almak değildir. Başarılı olmak ailenize, memleketinize, vatanınıza, insanlığa hizmet etmek demektir.”

Bu memleketin böyle idealist yüreklere ihtiyacı var. Herkes ne yapılması gerektiğini biliyor fakat yapmak yerine bekliyor. Beklememeli… Yapmalı…

Bir adam okyanus sahilinde yürüyüş yaparken bir çocuğun sahile vurmuş deniz yıldızlarını denize attığını fark ederek “Burada binlerce deniz yıldızı var. Hangi birini atacaksın. Ne fark edecek ki?” der. Çocuk adamı dinledikten sonra bir deniz yıldızını daha okyanusa atar ve yanıtlar: “Bu deniz yıldızı için fark etti…”

Eğer bir çocuğa bile, yani Çankırı’mızın deniz yıldızlarına ışık olabildiysek, eğer bir kişiye daha memleketimi doğru tanıtabildiysek helâl olsun emeklerimize…

Herkesi bir bir yolcu ettiğimin ertesi günü iyi bir iş yapmanın tatlı huzuru ve yorgunluğu içerisinde bir bir kucaklaştım herkesle…

Arkamdan su dökerken canım kızım Mehtap’ın dilinden şu sözler döküldü:

– Gelişiniz güle güle, gidişiniz güle güle, her işiniz güle güle…

hulya-cankiri-calistay-resim-012.jpg

hulya-calistay-resim-0121.jpg

hulya-calistay-resim-01222.jpg

hulya-cankiri-calistay-resim-01.jpg

Kaynak: Çankırı’nın deniz yıldızları… – Hülya SEZGİN

Yazıya 381 dəfə baxılıb

Şərhlər

Şərh

Pin It

Comments are closed.