Yanılmıyorsam 11 Aralık günü ilk adı duyulmuştu. Çin’in Wuhan kentinde Çinlilerin yediği yarasadan bulaştığı söyleniyordu ve pek çok hayvanın satıldığı pazarda çıkmıştı… Derken yavaş yavaş pek çok ülkeye bulaşmaya başladı… “Bizde yok” diye sevinirken Umre’den gelen hacılarla birlikte bizimle de bu şerefsiz hastalık buluştu. Önceleri pek önemsemedik, fakat gün geçip de ölümler artınca bizde şafak aydı ve tehlikenin büyüklüğünü anladık. Ancak bir o kadar yanlış anlayanlar da çoktu içimizde. Örneğin 65 yaş üstü yaşlılara sokağa çıkma yasağı getirildi ya. Kimi gençler onları hasta sanıp kendilerine bulaşacak korkusuyla hor gördüler. “Evinize gidin” diye üstlerine su dolu balon atan hadsizler olduğu kadar; Konuyu kavrayamayıp sokağa çıkmasına izin vermeyen gelinini dövmeye kalkışan dedelerle de karşılaştık…
Peki, yavaş yavaş güneşin tatlı yüzünü gösterdiği, kuşların cıvıldaşıp çiçeklerin açtığı, böceklerin öttüğü ve çocukların tam da parklarda yeşilliklerde koşup oynayacağı şu günlerde evlerde kapalı kalan çocuklar ne yapıyor, ne düşünüyorlardı. Yakınlarımın çocuklarından gözlemlerimi ve bana anlatılanları anlatayım dedim ben de…
Güneş… İki buçuk yaşında… Annesi Adıyaman’da öğretim üyesi doçent… Baba ise aynı görev ile İzmir’de… Zaman zaman Adıyaman’a gidiyor babaannesi ile… Zaman zaman da İzmir’e geliyorlardı. Korona çıkınca İzmir’de hapis kaldı. Annesi onun anlayacağı bir dille anlatınca da “Adıyaman’a gidelim” diye tutturdu. Canım benim, sanıyor ki orada yok!..
Mavi… Üç yaşında… Kızım Senem’in arkadaşı Damla’nın kızı… Öyle tatlı, öyle şirin ki… Bayılıyorum ona. Hem güzel, hem şirin, hem de cin gibi akıllı…
Arada bir WhatsApp’dan görüntülü konuşuyoruz… E özlüyorum… Şeytan şey… Ben ona türlü cilveli dil dökerken o beni gıcık etsin diye hemen “Dede neeeedeee?” diye Hiko’yu soruyor. Bir kere öfkelendiğimi gördü ya… Şimdi hep onu soruyor sırf gıcığına… Annesi 23 Nisan’da perdelere yazılar yazmış, rengarenk balonlarla salonu süslemiş, babasının fanilasının göğsüne de ay yıldız yapıştırmış… Ona sürprizle gösteriyor… “Bayramın kutlu olsun annecim” diyor. Salonu öyle süslü görünce bizimki “Bu gün benim doğum günüm mü?” diye sormuş. Annesi Atatürk’ü… Bayramı… Neden gezmeye gitmediklerini sorunca da koronayı anlatmış bir bir ve üzülmesin diye de “Bu gün senin bayramın… Ne istersen alacağım” demiş… Bizimki öyle bir söz alır da fırsatı kaçırır mı? Dibine kadar kullanmış. Annesi bir daha öyle bir söz vermek mi “Allah korusun” diyor!
Bir gün anneannesi ev temizliğinin son aşamasında çok klor kokusu olacak diye 15 dakikalığına çizgi film açmış Mavi’ye. Ve salonda ufak bir alanın süpürülmediğini fark edip elektrik süpürgesini çalıştırmasıyla bir bakmış Mavi yanında ve kızarak; “Sen ne yapıyosun ki yaaa? Duyamıyorum içeri çiski fim, kapat sen bunuu!” demiş. Anneanne süpürgeyi durdurup “Annannecim 5 dk sonra bitiyor süpürgeyle işim” demiş ve Mavi salona gidince tekrar çalıştırmış. Bizimki bir sinir gelip; “Neden yine yapıyosun kiiiiii?? Duyamıyorum.. duyamıyorum yaaa, bi daha yapma istemiyoruuum” demiş ve gitmiş…
Kızlar cilveli, süslü oluyor… Bizim Mavi de öyle… Evde defile yapıyor ama pantolon değil, ille de etek giyecek ve annesinin çaldığı “Kız seni yerler yerler, seni ham yapar bu zilliler” şarkısına kıvıra kıvıra oynuyor…
“Anne ben balina oldum, bak ne güzel dans ediyorum elbisemle” diyor. Balerin demek istiyor şeker şey…
Mete Alp 4 yaşında… Prof.Birsen Çeken’in biricik torunu… Mete de anneannesini çok seviyor. Korono nedeni ile şimdi birlikteler evde … Sürekli oyun oynuyorlar… İkisi de çok mutlu. Mete legolardan bir korona hastanesi yapmış. Bölümleri renklerle ayırmış, hastalar birbirlerini görüp mikrop bulaştırmıyorlarmış… “Bunlar yoğun bakııım, bunlar hasta… Bu da entübe” diye anlatıyor. Sağlık bakanının hızlıca “dünyada” demesine takmış… ü’yü uzatarak “dünyada” demesi gerek diye uyarıyor!..
Mete Alp şanslı torun. Anneanne oyun ile ona pek çok gerekli şey öğretiyor, bilgilendiriyor. Karşılıklı röportaj yapıyorlar. Birsen hoca Korona’yı soruyor:
“Mikroptur korana virüs… Bi tane Çinli adamın Wuhan kentinde yarasadan çorba yapmasıyla neden oldu virüs ve her ülkeye gittiğinde herkese bulaştırdı, herkes evden çıkamadı bu benim için iyi”
“Ne bakımdan Metecim?”
“Evde kaldığım için”
“Peki sonra geçecek mi acaba?”
“Bir ay falan sürer…”
“Peki sonra ne olacak, sen nereye gideceksin?”
“Okula da, denize de”
“Bu entübe konusunda neler oluyor, nereden duyuyorsunuz gelişmeleri?”
“TV’den duyuyoruz. Şu Fahrettin Koca açıklama yapıyor her gün. Ölenlerin sayısını söylüyor, entübelerin sayısını söylüyor… Arada Süleyman Soylu çıkıyor sokağa çıkma yasağını söylüyor, arada Tayip Erdoğan çıkıyo sokağa çıkma yasağını duyuruyo… Her gün izliyoruz…”
Her şeyi ezberlemiş… Kim çıkıyor, kim çıkamıyor bir güzel röportaj veriyor anneanneye…
Ormanın içinde kamp kuruyorlar, piknik yapıyorlar. Kuruyemiş, elma, termosun içine su alıyorlar yanlarına, bir de lamba ve fotoğraf makinesi. En önemlisi de çöp torbası alıyorlar yediklerinin çöpünü koymak için…
Babası ve dedesi ile ise satranç oynuyormuş… “Anneannemle de dağcılık oynuyoruz” deyince şaştım sordum Birsen’e… “Nasıl yani?” dedim? Dedi ki:
“Dağ oluyor merdivenler… Çıkarken tıslıyoruz yalancıktan. En üst kısımda çantamızdaki ipi bele bağlayıp yukarı atıyoruz.”
Meliha ve Cem Koç’un ikiz kızları Efnan ve Ekin Yağmur ise resim yapmayı çok seviyorlar ve sürekli yapıyorlar. Bu dönemde yapılan bütün yarışmalara katılıyorlar ve hep derece kazanıyorlar. Öyle ki evlerinin bir bölümünü plaket ve madalyalarına ayırmış anneleri…
Sanırım böyle anne-baba ve aile büyükleri ile sürekli oyunlar oynayan, eğlenen çocuklar pek de şikayetçi değiller koronadan. Aksine… Hele bir de anne çalışıyorsa, onlarla daha çok vakit geçirdiği için mutlular bile bence…
Kaynak: Korona çocukları… – Hülya SEZGİN
Yazıya 463 dəfə baxılıb